Anadolu Buluşmaları’nda “İslam Dünyasının Serencamı” başlıklı bir konuşma yapan Anadolu Platformu başkanı Turgay Aldemir, önemli açıklamalarda bulundu:

Anadolu Platformu başkanı Turgay Aldemir, “İslam Dünyasında Temel Sorunlar (Şiddet, Mezhepçilik ve Darbeler)” başlığıyla Ankara Kızılcahamam Çam Otel’de başlayan 11. Anadolu Buluşmaları’nda “İslam Dünyasının Serencamı” başlıklı bir konuşma yaptı.

Aldemir konuşmasına “öncelikle son darbe sürecinde İslam’ın son kalesi olan bu güzel vatanı hainlere bırakmayan tüm halkımıza şükranlarımı ve minnettarlığımı sunuyorum” diyerek başladı.

Aldemir, “Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de, Nijerya’da ve İslam coğrafyasının birçok yerinde çatışmalar,  şiddet, vahşet ve dehşet durmaksızın devam ediyor. İslam kültür ve medeniyeti talan ediliyor, Müslümanların izzet ve onuru tarihte hiç olmadığı kadar bizzat birbirlerinin eliyle yok ediliyor” diyerek İslam dünyasının içinden geçtiği zor sürece temas etti.

İslamofobi, terör, kaos, fitne, mezhepler ve medeniyetler arası çatışma konularına da değinen Aldemir şöyle konuştu:

“Bu müşerref dini, korku dini olarak piyasaya sürerek Müslümanlar arasındaki fitne ve tefrika ateşini körüklüyorlar. Bugün İslam’ın bilinçsiz müntesiplerinin, her türlü iman, akıl ve hikmetten uzak terör şebekelerinin, sevgili Peygamberimizin mübarek ismini sözde bayraklarına nakşederek Din-i mübin-i İslam’a verdiği zarar, azılı düşmanların verdiği zararın fersah fersah ötesine geçmiş durumda. Dünyadaki bu büyük tehlikelere karşı hepimizin ortak akılla, basiretle ve hikmetle hareket etmesi büyük önem taşımaktadır.”

İSLAM TARİHİNE BÜTÜNCÜL BAKMALIYIZ

İslam topraklarını kan gölüne çeviren çatışmaların, dinin kendisinden ya da mezhep ayrılıklarından kaynaklanmadığını belirten Aldemir, “bugün İslam dünyasında var olan şiddet, İslam’ın parçacı okunmasından kaynaklanmaktadır. Kur’an’a, sünnete ve İslam tarihine bütüncül bakmalıyız. Bu tekfirci eğilimlerin samimi olanlarının temel sorunu, bu meselelere parçacı yaklaşmalarıdır” diye konuştu.

Aldemir şiddet konusunda ise “şiddeti bir yaşam tarzı edinenler asla biz Müslümanların muhatabı olamazlar. İslam ümmetine tarih boyunca yük olmuş, acılar çektirmiş bu zevatı artık sırtımızda taşımaktan vazgeçmeliyiz. Sürekli bir arınma, muhasebe ve özeleştiri olmadığında, ortaya koyduğumuz bir kısım fevri davranışlar bizi derin bir şiddetin içine çeker” dedi ve şiddet sorununun sadece Müslümanların sorunu olmadığının altını çizdi.

Aldemir konuşmasını şöyle sürdürdü: “Şiddet, tarih boyunca insanlığın sürekli yüzleşmek zorunda kaldığı bir olgudur. Bu, insanın ıslahı sorunudur. Kimisi bu şiddete din adına başvuruyor, kimisi ulus adına, kimisi kabile adına. Kimileri de ihtirasları uğruna nesli ve geleceği ifsad ediyor.”

Aldemir, mezhebi farklılıklar konusunda da önemli tespitlerde bulundu: “Mezhebî farklılıklar, İslam kültür ve medeniyetinin birer zenginliğidir. Önemli olan her zaman vahdetin muhafaza edilmesidir” diyen Aldemir şu hususlara dikkat çekti:

“Mezhebi, meşrebi, anlayışı ne olursa olsun diğerinin mezhebini, meşrebini, anlayışını batıl olmakla itham eden ve kardeşini küfür ile suçlayan bir zihniyet, İslam’ı temsil edemez. Mezhebine, fikrine ve anlayışına uymayanı tekfir ederek öldürmeyi, hiç kimse cihat olarak tarif edemez.

“Cihat; terörün, vahşetin ve öldürmenin değil; her şeyden evvel hayat veren, hakkı batıldan ayıran, diriltici bir gayretin, fitneyi bertaraf eden bir mücadelenin adıdır. Bugün, Müslümanların fiili cihadın dışında topyekûn başvuracağı en büyük cihat; yanlış din algısına, cehalete, taassuba, ırkçılığa, fitne ve tefrikaya karşı, hâsılı tüm soyut ve fiili işgallere karşı yapacakları cihattır.

“Şam-ı Şerif’te, selam yurdu Bağdat’ta, hikmet beldesi Sânâ, El-Cezire bölgesi, Diyarbakır ve İstanbul’da İslam medeniyetleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu”nu dile getiren Aldemir, Müslümanların bu konudaki sorumluluklarını şöyle sıraladı: “Bugün, Müslümanların en önemli meselesi akan kanı durdurmak, Müslümanları birbirine düşüren komplolara karşı uyanık tutmak, içimizden ve dışımızdan beslenen her türlü dâhili ve harici fitne uzantılarıyla mücadele ederek tekrar İslam coğrafyasında selamı ve barışı hâkim kılmaktır.”

15 TEMMUZ MİLLETİN DİRİLİŞ DESTANIDIR

Anadolu Platformu başkanı Turgay Aldemir, 15 Temmuz darbe girişimi konusuna da değindi.

15 Temmuz’da millet; esir alınmış olan devletini, bayrağını, vatanını ve onurunu kanı ve canı pahasına kurtarmıştır. Bu, yeniden millet olma şuurudur diyen Aldemir şunları dile getirdi:

“15 Temmuz gecesi ve sonrasında meydanlarda Nurettin Topçu’nun ifadesiyle tam bir isyan ahlakı, yani ahlakı olan bir başkaldırı vardı. Anadolu’da İslam yeniden bu toprakların ortak haysiyetini savunmanın adı olmuştur. Allahu Ekber nidası her beka krizinde ortak birlik çağrımız olmuştur.

Ümmet şuuru ve vatan sevgisinin bu toprakların parçalanan siyasi, sosyal, kültürel birliğini yeniden sağlamanın en hakikatli yolu olduğunu 15 Temmuz’da hep birlikte gördük. Bu coğrafyanın iç barışının teminatı İslam ve Müslümanlardır.

Müslümanlar tarih boyunca olduğu gibi 15 Temmuzda da tüm dünyaya şunu haykırdılar: Ey dünya ‘Bu topraklarda yaşayan tüm kesimlerin can, mal, din, namus, akıl emniyetinin nöbetini biz tutarız’ dediler.

Bizim imanımızın ve tarihteki devletlerimizin özü adalet ve merhamettir. Yeni devlet ve ordu, yeniden bu milletin ruh kökünden beslenerek kurgulanmalıdır.

15 Temmuz bir toplum inşa etmenin asgari müştereklerini, devlet olmanın koşullarını belirlemiştir. Bununla birlikte toplumsal, siyasi, sosyal, kültürel ve fikri bakış açılarımızı yeni döneme göre yeniden analiz etme ihtiyacı doğmuştur.

Anadolu insanı; Kürdüyle, Türküyle, Arabıyla manası ve ruhu olan bir Müslümanlığı yeniden tüm dünyaya göstermiştir.

Ömer Seyfettin’in dediği gibi ‘Bu millet âlim değildir; âriftir. Bu irfanı sayesinde pek çok şeyi okumuşlardan daha iyi sezer, fark eder ve bilir.’ Ömer Seyfettin’i, Anadolu insanı sonuna kadar haklı çıkarmış ve zulmün kimden geldiğini hemen sezerek, canını siper etmiştir.

Yahudilerin toplu halde helak olma nedeni, suç işleyen zayıflarını cezalandırırken; zenginlerini ve makam sahiplerini korumalarıdır. Bunun için Hz. Peygamber; ‘Suç işleyen kızım Fatıma da olsa, elini keserim!’ buyurmuştur.

15 Temmuz işgal kalkışmasına iştirak eden, bunu herhangi bir şekilde desteklediği ispat edilen her kim varsa; fakir-zengin, bürokrat-siyasetçi ayrıştırmaksızın milletin huzurunda hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde cezalandırılmalıdır. Görevden almalara gerekçe gösterilen bütün kriterler; siyasetçiler, üst düzey bürokratlar ve zenginler için de geçerlidir.

Hainler cezasız kalmamalı ancak bizim gerçek düşmanımızın ABD ve emperyalist İngiliz aklı olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.

15 Temmuz,  CIA öncülüğünde uluslararası karanlık güçlerin organize ettiği bir İŞGAL GİRİŞİMİDİR.”

CEMAATLERİN CADILAŞTIRILMASI DOĞRU DEĞİL

Turgay Aldemir, FETÖ konusunda ise şöyle konuştu:

“FETÖ üzerinden bütün Cemaatlerin, dindarların ve muhaliflerin hedef alınması ve cadılaştırılması doğru değildir.

FETÖ birçok kavramın yanı sıra ‘cemaat’ kavramını da yıpratmış olmasına rağmen; yaşadığı toplumda hiçbir şaibeye bulaşmadan kendisi olan, milli ve ümmet şuuruna sahip, dosdoğru, açık ve şeffaf olan, hesap verebilen yapıların, bu milletin geleceği açısından son derece önemli olduğunu vurgulamak isteriz.

Merdiven altı kuruluşların, emperyalistlerle iş tutan oluşumların, milletin inancını; ticaretine, siyasetine, her türlü emellerine alet eden yapıların bu millet için büyük bir tehdit olduğu görülmektedir.

15 Temmuz’da da görüldüğü üzere toplumun örgütlülüğü, sivil bilinci, bu işgal hareketini sokak sokak direnerek bertaraf etmiştir. 15 Temmuz hangi yolda kimlerle birlikte yürüyeceğimize dair kalıcı kanaatler oluşturmuştur. Bu hadise; toplumdaki teamülleri, kabulleri, önyargıları, çelişki ve çatışma unsurlarını tekrar gözden geçirme ihtiyacı doğurmuştur.

Emperyalistler; İslam dünyasını örgütsüzleştirmek, sosyal sorumluluk bilincinden koparmak ve bizzat kendi kavramlarımızı, kendi dini idrakimizi bozarak, hasılı kendi boynumuzu kendi kılıcımızla vurma emeliyle, bizleri yeniden kontrol etmek istemektedir.

Bu sebeple, küresel güçlerin, İslami organizasyonları bir misyoner, bir istihbarat oluşumu, bir jeopolitik ajan unsur olarak kullanabilecekleri dikkate alınarak teyakkuzda olunmalıdır.

Modern zamanda Haçlı seferleri çok uluslu şirketler eliyle mazlum ülkelere yerleştirdikleri maşalar tarafından sürdürülmektedir. Batı ve emperyalist güçler, dünyada kalan tek ezeli düşmanı Türkiye’den ve bu halkın yeniden dirilişinden hiçbir şeyden korkmadığı kadar korkmaktadır.

Emperyalistlerin yüz yılı aşkındır, İslam coğrafyasında yaptığı tüm zulümlerin hesabını soracak bir nesil ve millet 15 Temmuz’da ve sonrasında Anadolu’nun direniş meydanlarında doğmuştur.”

Son olarak gençlere hitap eden Aldemir şunları dile getirdi:

“Apaçık bir şekilde karşımızda duran düşmanlarımıza karşı, hem fikri hem de fiili cepheler oluşturmalıyız.

Necip Fazıl’ın ‘Ey düşmanım! Sen benim ifadem ve hızımsın! Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!’ mısralarına kulak vererek, düşmanlarımızın tehditlerine karşı kendi aklımızı ve bilincimizi diri tutmak zorundayız. Bir süredir düşmanın füluluğu bizi bozdu. Düşman bizi diri tutar.

Bu toprakları yurt edinmenin geçmişte olduğu gibi bugün de bedeli vardır. Unutmamalıyız ki; bedeli ödenmemiş hürriyet, suni bir özgürlüktür.

Hürriyet sürekli verilen bir çabayla korunur ve yaşatılır. Bu mücadele ancak ve ancak Hakk şuuruna sahip insanlar tarafından gerçekleştirilir, zira Hakk şuuruna sahip olmayan insanların özgürlük bilinci de olmaz.”